Sayfalar

30 Ağu 2010

Peh

Kendimi daha fazla kandıramıyorum itiraf etmeliyim ki sürekli aklıma geliyor ve sanırım özlüyorum.Ben.. bilmiyorum... gerçekten dostuz sanmıştım,alışmıştım ona ve kimseye hissetmediğim kadar yakın hissetmiştim.Kimseye bahsetmediğim şeylerden bahsetmiştim."Umrumda değil ya" desem de kendi kendime, engel olamıyorum aklıma geldiğinde az da olsa hüzünlenmeme.Belki de hayatımda daha önemli biri olmadığı için önemli geliyordu.Evet evet.

Öyle işte, her neyse, boşverdim...

24 Ağu 2010

Sarsak

Öylesine baktığımda saatin 11:11 , 00:00 gibi bir şey olması,
Tam karşıdan karşıya geçecekken yeşil ışığın yanması,
Buz dolabında limonlu ice-tea bulmak,
Radyoda bildiğim ve sevdiğim bir şarkıyı duymak,
Kahveyi tam istediğim gibi yapabilmek,
İçimden geçirdiğim şarkının çalması, (genelde rastgele modundadır mediaplayer'ım)
Alarm çalmadan beş dakika önce uyanmak,
gibi şeyler beni çok sevindiriyor. Belki herkesi biraz gülümsetiyordur ama ben resmen neşeleniyorum, ne bileyim çok tatlı bir his.
Öyle işte daha bi sürü var.Şimdi aklıma gelmiyor.Heh mesela aklıma gelse şu an çok çok sevinirdim

*sarsak kelimesini günlük hayatta bu kadar çok kullanmama vesile olan tatlı insana saygılar*

23 Ağu 2010

Başlık bulamadım.

Sinirliydim, hiçbir şey düşünmek istemiyordum.Radyo dinlemek iyi gelmiştir böyle zamanlarda hep.Karmaşık ve bazen cızırtılı sesler kafamdaki düşünceleri biraz olsun unutmamı sağlardı ama bu sefer öyle olmadı.Defalarca değiştirdim frekansı.Sürekli ses efekti veren sinir bozucu radyo programlarından birinde kaldım.Sıkılmıştım değiştirmekten.Bi süre bekledim öylece.Dinliyor gibiydim görünürde ama dinlemiyordum,sadece sesleri duyuyordum.İşe yaramayacağını anladım ve kapattım radyoyu.Gecenin bu saatinde yapacak fazla şey yok.En kötüsü de sessiz olmaya çalışmak.Evdekileri rahatsız etmemek için kapıyı sessiz açmak,yumuşak adımlarla yürümek,kısık sesle müzik dinlemek filan.Kitap okuyacak havamda değildim, ya da biraz ders çalışacak.Yapılacak en aptalca şeyi yapmak üzere salona gittim.Yanımda da ayıcığım Körti var.Bazen evde onunla dolaşıyorum.(Çok mu çocukça? Olabilir...)Açmak için televizyona yaklaştığımda pencereden gelen aydınlık dikkatimi çekti.Çıkardım kafamı dışarı...Etrafı dağınık bulutlarla çevrili dolunay.O kadar parlak, o kadar ihtişamlı ki hiç bir şey umrunda olmuyor insanın ona bakarken.Olağanüstü bir şey değil biliyorum.Sanki ilk kez görmüşçesine sevindim. Aslında ilk de sayılabilir daha önce gözüme hiç bu kadar güzel gelmemişti.Serin hava, karanlığı aydınlatan bembeyaz ay, ay ışığında dans eden bulutlar...Daha ne olsun ki? Sadece bunun için hayat oynanmaya değer bir oyun olabilir.


Şimdi tekrar baktım dışarı.Az önceki bulutlar uzaklaşmış, ay biraz daha yalnız.

21 Ağu 2010

...

Üst üste üç gündür garip rüyalarla belki kabuslarla uyanıyorum üç saatlik uykularımdan.
Korkuyorum, titriyorum, tekrar kapatıyorum gözlerimi, hep kötü şeyler hatırlıyorum.
Düştüğümü hissediyorum, düşmeyi. Yüksek, çok yüksek bir yerden.Rüzgarın tüm vücuduma yaptığı basıncı hissediyorum. Ama düşmüyorum. Olduğum yerde sabit duruyorum.
Bekliyorum. Merak ediyorum sessizliğin ardında ne var !? Milyon tane yeni doğmuş bebek. Hepsi ağlıyor, hepsi kızarmış. Yumru yaptıkları elleri kanıyor.Tırnakları etlerine batmış.
Hızlıca birbirlerine doğru koşup kafalarını patlatan insanlar.Patlayan kafalardan çıkan beyinleri yemek için dövüşen köpekler.Zayıflıktan iskeleti gözüken kediler. Kusuyorlar sürekli ve çok.Kusmuklarını yiyip tekrar ve tekrar kusuyorlar.Ve bu gibi bi sürü şey.Offf.

20 Ağu 2010

Eski Minder

Çirkin olduğumu düşünmüyorum.Kimse de bugüne kadar "çirkinsin" ya da benzeri bir şey söylemedi, en azından yüzüme.Belki düşünüp de söylemeyen vardır ki düşündüğünü söyleyemeyen biri umrumda olmaz.Neyse konumuza dönelim,yani benim konuma.Belli bir yaşa kadar bakımlı,güzel bir kız çocuğunu oynadım.Bi süre sonra sıkıcı geldi ve bir basamak indim merdivenden.Daha sade,daha sıradan oldum.Kısa sürdü.Böyle bir adım iki adım derken kendimi zeminde buldum.Elinde tarakla gezen ben,saçlarımı taramaz oldum.Çünkü tüm bunlar bir yere kadar önemli geliyor artık.Ve ben o noktada takılıyorum.Saçımın kısalığı,uzunluğu önemli değil.Toka takmışım,açık bırakmışım farketmiyor.Pantolonum dar ya da bol olsa bir şey değişmez, paçaları katlı olsa da.Ha abimin eski tişörtünü giymişim ha yeni aldığım hoş bluzu.Gerçek şu ki; güzel olmak beğenilmek uğruna ölebilecek 9289128398928391 x 9 kız varken etrafta canım istemiyor bakımlı,güzel biri olmak.Her türlü kendini beğenmiş biriyim.Ve sıkılıyorum saçımı taramaktan,alışveriş yapmaktan.Nereye kadar bu böyle devam edecek bilmiyorum.Sadece biraz eski minder oynuyorum, tek oyuncu benim.

*Resmimi de koymak isterdim ama en son resmim şu anki halimden epeyce farklı,gerek yok yani.

18 Ağu 2010

Saklambaç

Bir kutum var; yazdığım bazı yazıları, çizdiğim resimsi şeyleri, kestiğim saçlarımı, bir kaç hediyeyi kısaca önem verdiğim her şeyi içine koyduğum.Arada bir açıp içindekilere baktığım.Kimi zaman güldüğüm kimi zaman sessiz kaldığım.6 yaşındaki küçük kuzenim Eren'den başka kimsenin haberdar olmadığı varlığından şu ana dek.Düşünüyorum da kutuyu sahiplenecek kimsem olsaydı kendimi de koyardım içine...

13 Ağu 2010

Ayna

Birbirleri hakkına aynı şeyleri söylemişlerdi.
İkisi de haklıydı.
İkisi de inkar etti.
Şimdi yoklar.
Bir yerlerde aynı düşünüyorlarsa yine,
iyi şanslar...

2 Ağu 2010

Bir tümörüm olsa adını Seda koyardım.

Sıkılıyorum.
Okuduğum kitaptan sıkılıyorsam eğer başka bir kitap okurum.
İzlediğim film sıkıcıysa başka bir film izleyebilirim.
Odama ışık girmiyor sıkıldım, salona geçebilirim.
Bu şarkıyı çok dinledim, tamam başka açalım.
X aptal anılarıyla sıktı beynimi, Y ile konuşalım.
Bu dizi çok sıkıcı ,biraz zaplayalım.
Hep aynı tişörtü giyiyorum sıkıldım, değişeyim.
gibi gibi gibi...
Sıkıldığım her şeyi gayet kolay değiştirebilirim.
Peki sıkıldığım şey kendimse?
Kendimi ne kadar değiştirebilirim?
İçlerde bi yerlerde kalmaz mı benliğim?
Boğazımı gıdıklayan balgam gibi
tükürüp atamam ki kendimden , kendimi...
_____________________________________________________