Sayfalar

24 Eki 2010

Siyah kısa saçlı, gözlüklü, şu yeşil hırkalı işte.

Bir konuşma sırasında birilerine kendimden bahsetmek çok zor geliyor. Şöyle ki herhangi birinin kendisi hakkında söyledikleri -ben şöyle yapmayı severim, şuraya gittim, şunu yaptım vs.- benim pek umrumda olmaz. Dinler gibi gözüksem hatta gerçekten dinlesem bile konuşma biter bitmez unuturum duyduklarımı. Ben kişinin ne yapıp yapmadığıyla ilgilenmiyorsam kişi de muhtemelen benim ne yapıp yapmadığımla ilgilenmeyecektir, diye düşünürüm. Durum böyle olunca kendimden söz etmekten mümkün olduğunda kaçınırım. Aşık ya da aptal değilsek gece uykuya dalmadan önce son düşündüğümüz şey kendimizdir ne de olsa.

...

Çoğu şeyi sadece alışkanlıktan ya da öyle gerektiğini sandığımızdan söylüyoruz. Biriyle konuşmaya başlarken "Nasılsın?" ve türevi dilimize yapışmış söz kalıplarını kullanıyoruz mesela. Halbuki kişinin nasıl olduğuyla ilgilenmiyoruz asıl ilgilendiğimiz şey nasılsın faslından sonra soracaklarımız, söyleyeceklerimiz. Nasıl olduğumu soranlara iyiyim cevabını verdikten sonra susarım. Susarım, çünkü bu kişi ya bir şey soracağı için ya da ayıp olmasın bir iki kelime konuşayım diye düşündüğü için "Nasılsın" demiştir. Ve ben bu kişiciklerin nasıl olduğunu merak etmiyorum. İyiyim ve nokta. Artık karşımdaki konuşmayı devam ettiremez. Ya şaşırıp susar ya keyifsiz olduğumu düşünüp üstelemek istemez ya da çok yüzsüzse "ben de iyiyim sağ ol ya" diyerek söyleyeceğini söyler.

...

Konuşmayı sevmiyorum. Konuşurken her şey birbirine karışıyor. Sanki söylediğim o kelimeler silah zoruyla çıkıyor ağzımdan. Sanki hiçbiri aslında söylemek istediğim şeyler değil. Ama bir kere söyleyince geriye dönemiyorsun. Halbuki dönsek ne çok şey vardı söylemek istediğim. O aptal cümleler bana ait değil, onlar ben değil.

...

Bilmiyorum ki.

Hiç yorum yok: